Eşek ve öküzün başına gelenlerden sonra, tüccar ve karısı ay ışığında ahıra gittiler ve eşeğin öküze kendi dilinde, “Dinle öküz, yarın sabah ne yapacaksın ve sabancı sana yemini getirdiğinde ne yapacaksın?” diye sorduğunu işitmişler. Öküz şöyle cevap vermiş: “Tavsiyene uymaktan ve ona sadık kalmaktan başka ne yapabilirim? Eğer bana yemimi getirirse, hasta numarası yapacağım, uzanacağım ve karnımı şişireceğim.” Eşek başını iki yana sallayarak, “Yapma bunu. Tüccar efendimizin sabancıya ne dediğini duydum biliyor musun?” demiş.
Öküz “Ne?” diye sormuş. Eşek cevap vermiş: “Eğer öküz kalkıp yemini yemezse, onu kesmesi ve derisini yüzmesi için kasabı çağıracağını, etini sadaka olarak dağıtacağını ve derisini de hasır olarak kullanacağını söylemiş. Senin için korkuyorum, ama iyi öğüt bir inanç meselesidir; bu nedenle, sana yemini getirirse ye ve boğazını kesip derini yüzmemeleri için tetikte ol.” Öküz böğürerek yellenmiş.
Tüccar ayağa kalmış ve eşekle öküz arasındaki konuşmaya yüksek sesle gülmüş ve karısı ona “Neye gülüyorsun? Benimle dalga mı geçiyorsun?” diye sormuş. Adam “Hayır” demiş. Kadın, “Seni neyin güldürdüğünü söyle bana” demiş. Adam cevap vermiş: “Sana söyleyemem. Hayvanların gizli konuşmalarını ifşa etmekten korkuyorum.” Kadın, “Peki bana söylemekten seni alıkoyan nedir?” diye sormuş. Adam, “Ölüm korkusu” diye cevap vermiş. Karısı, “Vallahi yalan söylüyorsun. Bu bir bahaneden başka bir şey değil. Göklerin Rabbi Tanrı’ya yemin ederim ki, eğer bana gülmenin nedenini söylemez ve açıklamazsan, seni terk edeceğim. Bana anlatmalısın.”
Kadın ağlayarak eve dönmüş ve sabaha kadar ağlamaya devam etmiş. Tüccar şöyle demiş: “Lanet olsun! Bana neden ağladığını söyle. Allah’tan af dile, sorgulamayı bırak ve beni rahat bırak.” Kadın, “Israr ediyorum ve vazgeçmeyeceğim” demiş. Ona hayret eden adam, “Israr ediyorsun! Eğer eşeğin öküze söylediği ve beni güldüren şeyi sana söylersem, ölürüm.” Kadın, “Evet, ölmen gerekse bile ısrar ediyorum” demiş. Adam, “O zaman aileni çağır” deyince, kadın iki kızını, anne babasını, akrabalarını ve bazı komşularını çağırmış.
Tüccar onlara ölmek üzere olduğunu söylemiş ve genç yaşlı herkes, çocukları, ırgatlar ve hizmetçiler ev yas yerine dönene kadar ağlamaya başlamışlar. Ardından yasal tanıkları çağırıp bir vasiyetname yazmış, karısına ve çocuklarına hak ettikleri payları bırakmış, köle kızlarını azat etmiş ve ailesine veda etmiş,
Herkes, hatta tanıklar bile ağlıyormuş. Sonra kadının ailesi ona yaklaşarak, “Vazgeç, çünkü kocan sırrını açıklarsa öleceğini kesin olarak bilmeseydi, bütün bunları yapmazdı” demişler. “Fikrimi değiştirmeyeceğim” diye cevap vermiş ve herkes ağlayarak onun ölümünün yasını tutmaya hazırlanmış.
Kızım Şehrazat, çiftçinin evinde elli tavuğu ve bir horozu varmış ve bu dünyadan ayrılacağı ve çocuklarını ve akrabalarını geride bırakacağı için üzgün hissederken, düşünürken ve sırrını açıklamak ve söylemek üzereyken, bir köpeğin, kanatlarını çırparak ve çırpınarak bir tavuğa atlayan horoza köpek dilinde bir şeyler söylediğini duymuş ve horoz bir tavukla işini bitirip, aşağı inmiş ve diğerinin üzerine atlamış. Tüccar, köpeğin horoza kendi dilinde ne dediğini duyup anlamış: “Utanmaz, işe yaramaz horoz. Böyle bir günde böyle bir şey yapmaya utanmıyor musun?” Horoz sormuş: “Bugünün özelliği ne?” Köpek cevap vermiş: “Efendimizin ve dostumuzun bugün yas tuttuğunu bilmiyor musun? Karısı sırrını açıklamasını istiyor ve bunu açıkladığında kesinlikle ölecek. O bu çıkmazda, karısına hayvanların dilini açıklamak üzere ve hepimiz onun için yas tutarken, sen kanatlarını çırpıyor ve bir tavuktan inip diğerine atlıyorsun. Hiç utanmıyor musun?”
Tüccar horozun şöyle cevap verdiğini duymuş: “Seni aptal, seni deli! Efendimiz ve dostumuz bilge olduğunu iddia ediyor, ama aptal, çünkü sadece bir karısı var, ama onu nasıl idare edeceğini bilmiyor.” Köpek sormuş, “Onunla ne yapmalı?”
Horoz cevap vermiş: “Bir meşe dalı almalı, onu bir odaya itmeli, kapıyı kilitlemeli ve sopayla üstüne çullanarak, kollarını ve bacaklarını kırana ve ‘Artık bana bir şey söylemeni ya da açıklamanı istemiyorum’ diye haykırana kadar acımasızca dövmeli. Onu ömür boyu iyileştirene kadar dövmeye devam etmeli ve kadın hiçbir konuda ona karşı çıkmamalıdır. Bunu yaparsa, yaşar ve huzur içinde olur ve artık acı çekmez, ama o nasıl idare edeceğini bilmiyor.”
Kızım Şehrazat, tüccar köpekle horozun konuşmasını duyunca ayağa fırlamış ve bir meşe dalı alarak karısını bir odaya sokmuş, onunla birlikte içeri girmiş ve kapıyı kilitlemiş. Sonra karısının göğsüne ve omuzlarına acımasızca vurmaya başlamış ve kadın merhamet dileyip, “Hayır, hayır, hiçbir şey bilmek istemiyorum. Beni yalnız bırak, beni yalnız bırak. Hiçbir şey bilmek istemiyorum” diye bağırmış, ta ki adam ona vurmaktan yorulup kapıyı açana kadar. Kadın tövbe etmiş, koca da idare etmeyi öğrenmiş, herkes mutlu olmuş ve yas bir kutlamaya dönüşmüş.
“Eğer merhamet etmezsen, tüccarın karısına yaptığını ben de sana yapacağım.” Genç kız, “Böyle hikâyeler beni isteğimden caydıramaz. İstersen sana böyle pek çok hikâye anlatabilirim. Sonunda, eğer beni Kral Şehriyar’a götürmezsen, senin arkandan ona kendim gider ve beni onun gibi birine vermeyi reddettiğini ve efendine benim gibi birini layık görmediğini söylerim.” Vezir, “Bunu gerçekten yapmak zorunda mısın?” diye sormuş. Kız, “Evet, zorundayım” diye cevap vermiş.
Vezir yorgun ve bitkin bir halde Kral Şehriyar’ın yanına gitmiş ve önünde yeri öperek ona kızından bahsetmiş ve o gece onu kendisine vereceğini eklemiş. Kral şaşırmış ve ona şöyle demiş: “Vezir, cennetin yaratıcısı Tanrı adına, ertesi sabah onu öldürmeni isteyeceğimi ve eğer reddedersen seni de öldürteceğimi bile bile kızını bana nasıl verebildin?” “Kralım ve Efendim, ona her şeyi anlattım ve tüm bunları ona açıkladım, ama o reddediyor ve bu gece seninle birlikte olmakta ısrar ediyor.” Kral çok memnun olmuş ve “Ona git, onu hazırla ve akşam erkenden bana getir” demiş.
Vezir aşağı inmiş, kralın mesajını kızına tekrarlamış ve “Allah beni senden mahrum etmesin” demiş.
Kız çok mutlu olmuş ve hazırlıklarını tamamladıktan sonra küçük kız kardeşi Dinarzad’ın yanına giderek şöyle demiş: “Kardeşim, sana söylediklerimi iyi dinle. Kralın yanına gittiğimde seni çağıracağım ve geldiğinde kralın benimle işini bitirdiğini görünce, ‘Abla, uykun gelmediyse bize bir hikâye anlat’ diyeceksin.
O zaman bir hikâye anlatmaya başlayacağım ve bu, kralın bu işini bırakmasına, kendimi kurtarmama ve halkı kurtarmama neden olacak.” Dinarzad, ” Pekâlâ,” diye cevap vermiş.
Akşam olunca vezir Şehrazat’ı alıp onunla birlikte büyük Kral Şehriyar’ın yanına gitmiş. Ama Şehriyar onu yatağına götürüp okşamaya başladığında Şehrazad ağlamaya başlamış ve ona, “Neden ağlıyorsun?” diye sorduğunda, “Bir kız kardeşim var ve gün doğmadan ona veda etmek istiyorum,” diye yanıt vermiş. Bunun üzerine kral kız kardeşini çağırtmış, o da gelip yatağın altında uyumuş. Gece ilerleyince uyanmış ve kral onunla tatmin olana kadar beklemiş
Kız kardeşi Şehrazat ve hepsi artık tamamen uyanıkmış. Sonra Dinarzad boğazını temizleyerek, “Kardeşim, eğer uykun gelmediyse, gün ağarırken sana veda etmeden önce geceyi geçirmek için bize o güzel küçük masallarından birini anlat, çünkü yarın başına ne geleceğini bilmiyorum,” demiş.
Şehrazad Kral Şehriyar’a dönerek, “Bir hikâye anlatmak için izin verir misiniz?” diye sormuş. O da “Evet” diye cevap verince Şehrazat çok mutlu olmuş ve “Dinle” demiş: