Hoş şeyler yemek, övgü dolu sözler dinlemek gibidir.
Tibet Atasözü.
Bir zamanlar gökyüzünün masmavi, dağların yüksek, bulutların bembeyaz, yumuşak, yün gibi ve yeryüzüne çok yakın olduğu, yaşadığımız bu harika topraklarda hayvanlar ve insanlar birlikte çalışır, mücadele eder ve konuşurlarmış.
Bir gün büyük bir dağın eteklerinde bir bit ve bir pire ormana gidip odun taşımaya hazırlanıyorlarmış. Her birinin yükünü bağlamak için ham deriden kayışları varmış, ama yola çıkmadan önce, aç olacaklarını bildikleri için, üç taş dikmişler ve üzerlerine büyük bir tencere çorba, un ve et koymuşlar; sonra altında bir ateş yakmışlar, onlar dönene kadar kaynamaya bırakmışlar ve yüküyle ilk inenin hepsini yiyebileceği konusunda anlaşmışlar.
Pire, çok uzağa zıplayabildiği için eve ilk kendisinin varacağından eminmiş, ama her zıplayışında odun yükünün kaydığını ve bazı çubuklarının düştüğünü fark edince durup değiştirmek ve tekrar yerine koymak zorunda kalmış. Bit yavaşça ilerlemiş, ama istikrarlı bir şekilde devam etmiş, bu yüzden oraya ilk o varmış ve yiyecek kabını yemiş. Pire geldiğinde olabildiğince sinirlenmiş ve “Bütün yemeği yedin” demiş ve boş siyah kazanı kaptığı gibi bitin üzerine fırlatmış, bit arkasını dönerek darbeden kaçmış ve kazan tam ortasına isabet etmiş ve kazanın dış tarafındaki kurumdan uzun siyah bir iz bırakmış.
Bugün de, eğer onu yakalayıp bakma zahmetine katlanırsanız, bitin sırtındaki bu izi görebilirsiniz.