Güneşi nasıl arzuluyorsanız, dostunuzun dönüşünü de öyle arzulayın.
Tibet Atasözü

Bir zamanlar bir adam dar bir dağ yolunda yürürken bir hayalete rastlamış. Hayalet hemen dönüp adamın yanında yürümeye başlamış. Adam çok korkmuş ama bunu hayalete belli etmek istememiş. Çok geçmeden geçilmesi gereken bir nehre gelmişler ve köprü ya da tekne olmadığı için ikisi de nehri yüzerek geçmek zorunda kalmışlar. Elbette adam suda kulaç atıp su sıçratarak epey gürültü çıkarmış, hayalet ise hiç ses çıkarmamış.

Hayalet adama şöyle demiş: “Nasıl oluyor da suda bu kadar çok ses çıkarıyorsun?”

Adam cevap vermiş: “Ben bir hayaletim ve istediğim kadar gürültü yapmaya hakkım var.”
“Peki,” diye cevap vermiş hayalet, “ikimizin iyi birer dost olduğunu varsayalım ve eğer ben sana yardım edebilirsem ederim, sen de bana yardım edebilirsen edersin.”

Adam kabul etmiş ve birlikte yürürlerken hayalet ona dünyada en çok neden korktuğunu sormuş. Adam gördüğü hiçbir şeyden korkmadığını söylemiş, ama içten içe titriyormuş. Sonra hayalete neden korktuğunu sormuş. “Hiçbir şeyden,” demiş hayalet, “uzun başlı arpa tarlalarında esen rüzgârdan başka.”

Zamanla bir kentin yakınına gelmişler ve hayalet kente gideceğini söylemiş. Ama adam yorgun olduğunu ve şehrin kenarındaki arpa tarlasında biraz uzanıp uyuyacağını söylemiş. Hayalet şehre gitmiş ve hayaletlerin genellikle yaptığı gibi ortalığı kasıp kavurmuş.

Kralın oğlunun ruhunu çalmış ve onu öküz kılından bir çuvala bağlayarak adamın uyuduğu arpa tarlasının kenarına götürmüş ve ona şöyle seslenmiş: “İşte kralın oğlunun ruhu bu çuvalın içinde. Onu bir süreliğine burada bırakacağım ve başka bir yerde küçük bir işim olduğu için benim için onunla ilgilenebilirsin.”

Böyle söyleyerek çuvalı yere bırakmış ve oradan uzaklaşmış. Adam da kutsal bir lama kılığına girerek tsamba dilenmeye başlamış ve dua çarkını ve çuvalı alarak şehre doğru yola çıkmış. Şehre vardığında kralın oğlunun ölmek üzere olduğunu duymuş ve oğlunun nesi olduğunu anlamış. Bu yüzden saraya gidip yalvarmış ve kralın kâhyası ona, “Sen çok kutsal bir adamsın, belki kralın oğlunun iyileşmesi için bir şeyler yapabilirsin” demiş. Adam, kralı görmesine izin verirlerse deneyeceğini söylemiş.

Kral onu görünce, “Eğer oğlumu iyileştirirsen, sahip olduğum her şeyin yarısını, toprakları, altınları, sığırları ve her şeyi sana veririm” demiş. Adam da vereceğini söylemiş. Yak kılından çuvalını almış, yere oturmuş, tüm Budistlerin oturduğu gibi bağdaş kurmuş, tsamba yemeğinden küçük bir put yapmış, çuvalı açmış ve ruhun kaçmasına izin verecek şekilde içine sokmuş.

Sonra torbanın ağzını dokuz düğümle bağlayarak üzerine nefesini üflemiş, üzerine birçok tılsım ve dua okumuş ve o konuşurken krala çocuğun iyileştiği haberini getirmişler. Baba o kadar memnun ve mutluymuş ki, sözünü tutmuş ve adama sahip olduğu her şeyin yarısını vermiş. Hikâyeye göre hayalet bir daha geri dönmemiş ya da adama bıraktığı çuvalı geri almamış. Adam da, “Belki de bir insanla hayalet arasındaki geleneksel nezaket anlayışı böyle olmalı,” diye düşünmüş.