“Herkesin zihninin arkasında bir yeti [ya da korku] vardır ama kutsanmış olanlara bu musallat olmaz.” [Eski Şerpa bilgeliği]

Bir keresinde Nepalli yaşlı bir adam büyük bir mısır çuvalını un haline getirmek üzere ormandan geçerek terk edilmiş küçük bir değirmene götürmüş. Ancak işi bitmeden önce karanlık çökmüş, bu yüzden geceyi orada geçirmekten başka çaresi kalmamış.

Yaşlı adam gecenin köründe, değirmen kulübesinin zeminindeki küçük ateşin yanında kıvrılmış yatarken aniden uyanmış. Devasa, maymuna benzer bir yaratık tepesinde dikilmiş, gürlüyormuş. “Sen kimsin ve burada ne arıyorsun?”
“Sadece mısırımı öğütmek istiyorum,” diye ciyaklamış köylü.

“Burası benim saklanma yerim!” diye hırlamış yeti. “Kimse beni göremez ve buradan canlı çıkamaz.”
Adam çok korkmuş ama aklına bir fikir gelmiş. “Yüce yeti,” diye söze başlamış, “ölmeden önce kişinin bacaklarını yağlamak bir Tibet geleneğidir. Lütfen, canımı almadan önce bu ayini yapmama izin ver.”
Şaşıran yeti başını sallamış, sorun yokmuş. Adam oturmuş ve bacaklarına tereyağı sürmeye başlamış, her iki tarafına da masaj yapmış. “Ölmeden önce kendimizi böyle koklarız, Yüce Kişi. Böylece iyi yağlanmış bacaklarımız bizi gitmek istediğimiz yere çabucak ve kolayca taşır”.
“Şundan biraz deneyeyim!” diye böğürmüş yeti ve bir gümbürtüyle oturmuş. Fark etmediği şey ise yaşlı adamın şişkin ve kıllı bacaklarına tereyağıyla değil, sırt çantasından çıkardığı çam reçinesiyle masaj yapmasıymış.

Derken adam yanan bir ateş parçası alıp kendi bacaklarının yanına tutmuş ve tereyağı aşağıya akmış. Yeti de aynı şeyi alevli bir sopayla yapmış. Ama sopayı bacaklarının yanına tuttuğu anda çam reçinesi tutuşmuş ve yetinin tüm vücudu alevler içinde kalmış. Çığlık atarak ormanın içine doğru kaçmış ve bir daha görülmemiş.
