Derler ki, ey bilge ve mutlu Kral, bir zamanlar her memlekette muazzam bir serveti, yatırımı ve taahhütleri olan varlıklı bir tüccar varmış. Adamın pek çok karısı ve çocuğu ve pek çok hizmetçisi ve kölesi varmış.
Bir gün, başka bir ülkeyi ziyaret etmeye karar verdiğinde, heybesini somun ekmek ve hurma ile doldurarak yanına erzak almış, atına binmiş ve yola çıkmış. Günler ve geceler boyunca, gideceği yere varana dek Tanrı’nın gözetimi altında yolculuk etmiş. İşini bitirdiğinde evine ve ailesine geri dönmüş. Üç gün boyunca yolculuk etmiş ve dördüncü gün tesadüfen bir meyve bahçesine rastlayınca, sıcaktan korunmak ve açık arazinin güneşinden korunmak için bahçeye girmiş.
Bir ceviz ağacının altındaki pınara gelip atını bağladıktan sonra pınarın kenarına oturmuş, heybesinden birkaç somun ekmek ve bir avuç hurma çıkarıp yemeye başlamış, doyana kadar da hurma çekirdeklerini sağa sola fırlatmış. Sonra kalkıp abdest alıp namazını kılmış.
Ama henüz namazını bitirmeden, elinde kılıcı, ayakları yerde, başı bulutların üzerinde duran yaşlı bir iblis görmüş. İblis yaklaşıp önünde durarak, “Kalk da oğlumu öldürdüğün gibi seni de bu kılıçla öldüreyim,” diye bağırmış. Tüccar iblisi görüp duyunca dehşete kapılıp şaşkına dönmüş. “Efendi, beni hangi suçtan dolayı öldürmek istiyorsun?” diye sormuş. İblis de, “Oğlumu öldürdüğün için seni öldürmek istiyorum,” diye cevap vermiş. Tüccar sormuş, “Oğlunu kim öldürdü?” İblis şöyle cevap vermiş: “Oğlumu sen öldürdün.” Tüccar, “Vallahi oğlunu ben öldürmedim. Bu ne zaman ve nasıl olmuş olabilir?” İblis, “Oturup heybenden biraz hurma çıkarıp çekirdeklerini sağa sola atarak yemedin mi?” demiş. Tüccar “Evet, yedim” diye cevap vermiş. İblis, “Oğlumu öldürdün, çünkü sen elindeki taşları sağa sola atarken oğlum oradan geçiyordu ve taşlardan biri ona çarpıp öldürdü, şimdi seni öldürmek zorundayım” demiş. Tüccar, “Efendim, lütfen beni öldürmeyin” demiş. İblis, “Onu öldürdüğün gibi seni de öldürmek zorundayım, kana kan” diye cevap vermiş. Tüccar demiş ki, “Biz Tanrı’ya aitiz ve Tanrı’ya döneceğiz. Yüce ve Muhteşem Tanrı’dan başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur. Eğer onu öldürdüysem, bunu yanlışlıkla yaptım. Lütfen beni affet.” İblis cevap vermiş: “Tanrı adına, oğlumu öldürdüğün gibi seni de öldürmeliyim.”
Ardından adamı yakalayıp yere fırlatmış ve onu öldürmek için kılıcını kaldırmış. Tüccar ağlamaya ve ailesinin, karısının ve çocuklarının yasını tutmaya başlamış. İblis yine vurmak için kılıcını kaldırırken, tüccar gözyaşlarıyla sırılsıklam olana kadar ağlayarak, “Yüce ve Muhteşem olan Allah’tan başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur” demiş. Sonra aşağıdaki duayı okumaya başlamış:
Hayat iki gündür: Biri barış, biri savaş,
Ve iki yüzü vardır: endişe ve mutluluk.
Bizi sıkıntıya sokana sor,
“Kader, değerli olanlar dışında, zulmeder mi?
Görmüyor musun esen, azgın fırtınaları
Sadece en uzun ağaçları kuşattı,
Ve dünyanın birçok yeşil ve çorak arazisinden,
Sadece çekirdekli meyveleri olanlar vurulur,
Ve cennetteki sayısız yıldızın
Ay ve güneş dışında hiçbiri tutulmuyor mu?
Güzel günler için iyi düşünmüşsün,
İnsanın kaderinde olan kötülüklerden habersiz.
Huzurlu geceler seni kandırdı,
Yine de gecenin huzurunda keder sersemletir.”
Tüccar sözlerini bitirip ağlamayı bıraktığında iblis, “Tanrı adına, oğlumu öldürdüğün gibi seni de öldürmeliyim, kan ağlasan bile,” demiş. Tüccar sormuş, “Zorunda mısın?” İblis, “Zorundayım” diye cevap vererek saldırmak için kılıcını kaldırmış.
Fakat Şehrazad sabah olunca sessizliğe gömülmüş ve Kral Şehriyar’ı hikâyenin devamını dinlemek üzere merak içinde bırakmış. Sonra Dinarzad kız kardeşi Şehrazad’a, “Ne tuhaf ve güzel bir hikâye!” demiş. Şehrazat şöyle cevap vermiş: “Kral beni bağışlar ve yaşamama izin verirse yarın gece sana anlatacaklarımın yanında bunun lafı mı olur? Daha da iyi ve eğlenceli olacak.” Kral kendi kendine, “Hikâyenin geri kalanını dinleyene kadar onu bağışlayacağım; sonra da ertesi gün onu öldürteceğim” diye düşünmüş. Sabah olduğunda gün ağarıp güneş doğmuş; kral, krallığın işleriyle ilgilenmek üzere oradan ayrılmış; Şehrazad’ın babası vezir ise şaşkınlık ve sevinç içindeymiş.
Kral Şehriyar bütün gün ülkeyi yönetmiş ve gece evine dönüp Şehrazad’la yatağa girmiş. Sonra Dinarzad, kız kardeşi Şehrazad’a, “Lütfen kardeşim, uykun gelmediyse, geceyi geçirmek için bize o güzel masallarından birini anlat” demiş. Kral eklemiş: “İblis ile tüccarın hikâyesinin sonu olsun, çünkü onu dinlemek isterim.” Şehrazat, “Büyük bir zevkle, sevgili, mutlu Kralım” diye cevap vermiş:
İKİNCİ GECE
Anlatıldığına göre, ey bilge ve mutlu Kral, İblis kılıcını kaldırdığında, tüccar İblis’e tekrar “Beni öldürmek zorunda mısın?” diye sormuş ve İblis “Evet” diye yanıtlamış. Bunun üzerine tüccar, “Lütfen aileme, karıma ve çocuklarıma veda etmem, mallarımı aralarında paylaştırmam ve vasiler atamam için bana zaman ver. Sonra geri geleceğim, böylece beni öldürebilirsin.” İblis cevap vermiş: “Korkarım seni serbest bırakır ve sana zaman tanırsam, gidip istediğini yapacaksın ama geri dönmeyeceksin.” Tüccar, “Yerin ve göğün Tanrısı şahidim olsun ki, geri döneceğime dair verdiğim sözü tutacağıma yemin ederim,” demiş. İblis, “Ne kadar zamana ihtiyacın var?” diye sormuş. Tüccar, “Bir yıl, böylece çocuklarımı yeterince görebilirim, karımla vedalaşabilirim, insanlara karşı yükümlülüklerimi yerine getirebilirim ve Yeni Yıl Günü geri dönebilirim” diye cevap vermiş. İblis, “Gitmene izin verirsem yılbaşında geri döneceğine dair Tanrı’ya yemin eder misin?” diye sormuş. Tüccar, “Evet, Tanrı’ya yemin ederim” diye cevap vermiş.
Tüccar yemin ettikten sonra iblis onu serbest bırakmış ve tüccar üzgün bir şekilde atına binerek yoluna devam etmiş. Evine varana kadar yol almış ve karısı ile çocuklarının yanına gelmiş. Onları gördüğünde acı acı ağlamaya başlamış ve ailesi onun üzüntüsünü ve kederini görünce, bu davranışından dolayı onu kınamışlar ve karısı şöyle demiş: “Kocacığım, senin derdin ne? Biz senin dönüşünü kutlayarak mutlu olurken, sen neden yas tutuyorsun?” Adam, “Sadece bir yıl ömrüm kalmışken neden yas tutmayayım?” diye cevap vermiş. Sonra ona iblisle karşılaşmasını anlatmış ve iblisin kendisini öldürmesi için Yeni Yıl Günü geri dönmeye yemin ettiğini söylemiş.
Söylediklerini duyduklarında herkes ağlamaya başlamış. Karısı ağıt yakmak için yüzüne vurup saçlarını kesmiş, kızları feryat etmiş ve küçük çocukları ağlamış. Bütün çocuklar ağlamak ve vedalaşmak için babalarının etrafında toplandıklarından, o gün bir yas günü olmuş.
Adam ertesi gün vasiyetini yazıp mallarını paylaştırmış, insanlara karşı yükümlülüklerini yerine getirmiş, çeşitli hediyeler ve eşyalar bırakmış, sadakalar dağıtmış ve evinde Kuran’dan bölümler okuması için hafızlar tutmuş. Daha sonra yasal şahitleri çağırarak onların huzurunda kölelerini ve köle kızlarını azat etmiş, büyük çocukları arasında malları paylaştırmış, küçükleri için vasiler tayin etmiş ve evlilik sözleşmesine göre karısına payını vermiş. Geri kalan zamanını ailesiyle birlikte geçirdikten sonra yıl sona erdiğinde, yolculuk için gereken süre hariç, abdestini alıp namazını kılmış ve kefenini giyerek ailesiyle vedalaşmaya başlamış. Oğulları boynuna sarılmış, kızları ağlamış ve karısı feryat etmiş. Onların yası adamı korkutmuş ve çocuklarını kucaklayıp öperek vedalaşırken o da ağlamaya başlamış. Onlara, “Çocuklar, bu Tanrı’nın isteği ve hükmüdür, çünkü insan ölmek için yaratılmıştır,” demiş. Sonra arkasını dönüp atına binerek, Yeni Yıl Günü meyve bahçesine varana kadar gece gündüz yol almış.
Hurmaları yediği yerde oturmuş, yüreği buruk ve gözleri yaşlı bir şekilde iblisi beklemeye başlamış.
Beklerken, tasmalı bir geyiği güden yaşlı bir adam yaklaşıp onu selamlamış, o da selamına karşılık vermiş. Yaşlı adam sormuş: “Dostum, neden şeytanların ve iblislerin olduğu bu yerde oturuyorsun? Çünkü bu lanetli bahçede kimse iyiliğe ulaşamaz.” Tüccar ona, iblisle başına gelenleri başından sonuna kadar anlatmış. Yaşlı adam tüccarın sadakati karşısında hayrete düşmüş ve “Seninki muhteşem bir söz” demiş, “Vallahi, iblisle başına neler geleceğini görmeden buradan ayrılmayacağım.” Sonra onun yanına oturup onunla sohbet etmiş. Onlar konuşurken …
Ama Şehrazat’ın üzerine gün doğmuş ve o da sessizliğe gömülmüş. Gün ağarıp da ortalık aydınlanınca, kız kardeşi Dinarzad, “Ne tuhaf ve harika bir hikâye!” demiş. Şehrazat şöyle cevap vermiş: “Yarın gece bundan daha garip ve daha harika bir şey anlatacağım.”
ÜÇÜNCÜ GECE
Gece olduğunda ve Şehrazat kralla birlikte yataktayken, Dinarzad kız kardeşi Şehrazat’a, “Lütfen, uykun gelmediyse, geceyi geçirmek için bize o güzel küçük masallarından birini anlat” demiş. Kral da eklemiş: “Tüccarın hikâyesinin sonu olsun.” Şehrazat, “Nasıl isterseniz” diye cevap vermiş:
Duydum ki, ey mutlu Kral, tüccar ve geyikli adam konuşurlarken, iki siyah tazı ile başka bir yaşlı adam yaklaşmış ve onlara ulaştığında, onları selamlamış ve onlar da onun selamına karşılık vermişler. Ardından onlara hal hatır sormuş ve geyikli adam ona tüccar ile iblisin hikâyesini, tüccarın Yeni Yıl Günü geri dönmeye nasıl yemin ettiğini ve iblisin onu öldürmek için nasıl beklediğini anlatmış. Hikâyeyi duyduğunda, tüccar ile iblis arasında neler olacağını görene kadar oradan ayrılmayacağına yemin ettiğini de eklemiş. İki köpeği olan adam hikâyeyi duyduğunda çok şaşırmış ve o da aralarında ne olacağını görene kadar onları bırakmamaya yemin etmiş. Sonra tüccarı sorgulamış ve tüccar da ona iblisle başına gelenleri anlatmış.
Onlar sohbet ederken, üçüncü bir yaşlı adam yaklaşıp onları selamlamış ve onlar da onun selamına karşılık vermişler. “Neden ikinizi burada otururken görüyorum, aranızda da bu tüccar var, zavallı, üzgün ve kederli görünüyor?” diye sormuş. Ona tüccarın hikâyesini anlatmışlar ve oturup iblisin ona ne yapacağını görmek için beklediklerini söylemişler. Adam hikâyeyi dinledikten sonra onlarla birlikte oturmuş ve şöyle demiş: “Vallahi, ben de sizin gibi bu iblisli adama ne olduğunu görene kadar buradan ayrılmayacağım.” Oturmuş birbirleriyle sohbet ederlerken, birden açık araziden yükselen tozu ve toz kalktığında elinde çelik bir kılıçla yaklaşan iblisi görmüşler. İblis onları selamlamadan önlerinde durmuş, sol eliyle tüccarı çekmiş ve onu önünde sıkıca tutarak, “Ölmeye hazır ol,” demiş. Tüccar ve üç yaşlı adam ağlamaya ve feryat etmeye başlamışlar.
Ama şafak söküp sabah olunca Şehrazat sessizliğe gömülmüş. Sonra Dinarzad, “Abla, ne güzel bir hikâye!” demiş. Şehrazat cevap vermiş: “Yarın gece sana anlatacağımın yanında bu nedir ki? Eğer kral beni bağışlar ve yaşamama izin verirse çok daha güzel, çok daha keyifli, çok daha eğlenceli ve çok daha lezzetli olacak.” Kral hikâyenin devamını dinlemek için sabırsızlanıyor ve kendi kendine şöyle diyormuş: “Vallahi, hikâyenin devamını dinleyip iblisli tüccara ne olduğunu öğrenene kadar onu öldürtmeyeceğim. Ardından ertesi sabah diğerlerine yaptığım gibi onu da öldürteceğim.” Sonra krallığının işleriyle ilgilenmek için dışarı çıkmış ve Şehrazat’ın babasını gördüğünde ona nazik davranıp iyilikler yapmış ve vezir hayretler içinde kalmış. Gece olduğunda, kral eve gitmiş ve Şehrazat’la yatağa girdiğinde, Dinarzad, “Kardeşim, eğer uykun gelmediyse, geceyi geçirmek için bize güzel küçük masallarından birini anlat” demiş. Şehrazat “Büyük bir zevkle” diye cevap vermiş:
DÖRDÜNCÜ GECE
Anlatıldığına göre, ey mutlu Kral, geyikli ilk yaşlı adam iblise yaklaşmış ve onun ellerini ve ayaklarını öperek şöyle demiş: “İblis ve iblis krallarının kralı, eğer sana benim ve o geyiğin başına gelenleri anlatırsam ve sen de bunu garip ve şaşırtıcı, hatta senin ve tüccarın başına gelenlerden daha garip ve şaşırtıcı bulursan, suçu ve suçluluğu için ondan alacağının üçte birini bana verir misin?” demiş. İblis de “Veririm” diye cevap vermiş. Yaşlı adam şöyle demiş: