
Kırsal kesimde yaşayan ve bir çiftlikte çalışan varlıklı ve zengin bir tüccar varmış. Bu adamın pek çok devesi ve sığır sürüsü varmış ve yanında pek çok adam çalıştırırmış; ayrıca bir karısı, çok sayıda yetişkin ve küçük çocuğu varmış.

Bu tüccara, sırrını birine açıklarsa öleceği koşuluyla hayvanların dili öğretilmiş; bu nedenle, her tür hayvanın dilini bilmesine rağmen, ölüm korkusuyla bunu kimseye söylememiş.

Bir gün, yanında karısı ve önünde oynayan çocuklarıyla otururken, çiftlik evinde tuttuğu, bitişik yalaklara bağlı bir öküz ve bir eşeğe bakmış ve öküzün eşeğe şöyle dediğini duymuş: ” Seni uyanık, umarım rahatlığın ve aldığın hizmetin tadını çıkarıyorsundur. Toprağın işleniyor, sulanıyor, sana hizmet ediyorlar, elenmiş arpa yediriyorlar ve içmen için temiz, serin su veriyorlar. Ben ise tam tersine, gecenin bir yarısı saban sürmeye götürülüyorum. Boyunduruk ve saban dedikleri bir şeyi boynuma geçiriyorlar, beni bütün gün kırbaç altında tarlayı sürmeye zorluyorlar ve yanlarım yırtılana, boynum yüzülene kadar beni tahammülümün ötesinde çalıştırıyorlar. Beni geceleri çalıştırıyorlar, karanlıkta geri götürüyorlar, çamurla kirlenmiş bakla ve samanla karışmış saman sunuyorlar ve geceyi idrar ve gübre içinde yatarak geçirmek zorunda kalıyorum. Bu arada sen temiz bir yalak dolusu samanla, iyi süpürülmüş, sulanmış ve düzeltilmiş bir zeminde dinleniyorsun. Efendimiz tüccarın kısa bir iş için sana binip geri döndüğü nadir durumlar dışında rahat bir şekilde yatıyorsun. Ben yorgunken sen rahat ediyorsun; ben uyanıkken sen uyuyorsun.”

Öküz sözünü bitirdiğinde eşek ona dönerek şöyle demiş: “Yeşilboynuz, sana öküz demekte haklıymışlar, çünkü sende hile, kötülük ya da acımasızlık yok. Samimi olduğun için başkalarını rahatlatmak için çabalıyor ve kendini tüketiyorsun. ‘Kötü talihlerinden dolayı yola koyuldular’ sözünü duymadın mı? Sabahın erken saatlerinden itibaren tarlaya gidiyor ve saban başındaki işkenceye bitkin düşene kadar katlanıyorsun. Sabancı seni geri götürüp yalağa bağladığında, boynuzlarınla vurmaya, toynaklarınla tekmelemeye ve fasulyeleri sana fırlatana kadar böğürmeye devam ediyorsun; sonra yemeye başlıyorsun. Bir dahaki sefere, baklaları sana getirdiklerinde yeme, hatta onlara dokunma, sadece kokla, sonra geri çekil ve saman ve otların üzerine uzan. Bunu yaparsan, hayat sana daha iyi ve nazik davranacak ve rahatlayacaksın.”

Öküz onu dinlerken, eşeğin kendisine iyi bir öğüt verdiğinden emin olmuş. Ona teşekkür edip, Tanrı’ya şükretmiş ve onu kutsamasını dileyerek, “Zarardan uzak kalasın, ey uyanık olan” demiş.

Tüccar olan biteni dinleyip anlarken tüm bu konuşmalar gerçekleşmiş kızım. Ertesi gün, sabancı tüccarın evine gelmiş ve öküzü alarak boyunduruğu boynuna geçirmiş ve sabanda çalıştırmış, ama öküz geride kalmış. Sabancı ona vurmuş, ama öküz eşeğin tavsiyesine uyarak, yüzüstü düşmüş ve sabancı ona tekrar vurmuş. Böylece öküz, sabancı onu eve götürüp yalağa bağlayana kadar gece karanlığına kadar kalkıp düşmeye devam etmiş. Ama bu sefer öküz böğürmemiş ya da toynaklarıyla yeri tekmelememiş. Bunun yerine yalaktan uzaklaşmış. Sabancı şaşkınlık içinde ona fasulye ve yem getirmiş, ama öküz sadece yemi koklamış ve geri çekilip saman ve otların yanına uzanmış, sabaha kadar söylenmiş.

Sabancı geldiğinde, yalağı bıraktığı gibi, bakla ve yemle dolu buldu ve öküzün sırt üstü yattığını, zorlukla nefes aldığını, karnının şiştiğini ve bacaklarının havaya kalktığını görmüş. Sabancı onun için üzülmüş ve kendi kendine, “Tanrım, gerçekten de zayıf ve çalışamayacak durumda görünüyor” demiş. Sonra tüccara gidip, “Efendi, dün gece öküz yemek yemeyi ya da yemine dokunmayı reddetti” demiş.

Neler olup bittiğini bilen tüccar, sabancıya, “Kurnaz eşeğe git, onu sabanın başına geçir ve öküzün işini bitirene kadar onu sıkı çalıştır” demiş. Sabancı gidip eşeği almış ve boyunduruğu boynuna geçirmiş. Sonra onu tarlaya götürüp öküzün işini bitirinceye kadar, yanları yırtılıncaya ve boynunun derisi yüzülünceye kadar darbelerle sürüp dövmüş. Akşam karanlığında onu eve götürmüş, yorgun bedeni ve sarkık kulakları altında bacaklarını zorlukla sürükleyebiliyormuş. Bu arada öküz gününü dinlenerek geçirmiş. Bütün yemeğini yemiş, suyunu içmiş ve rahat bir şekilde geviş getirerek sessizce yatmış. Bütün gün boyunca eşeğin öğütlerine şükretmiş ve Tanrı’nın onu kutsamasını dilemiş. Eşek gece geri döndüğünde, öküz onu selamlamak için ayağa kalkmış ve şöyle demiş: “İyi akşamlar, seni uyanık! Bana tarif edilemeyecek bir iyilik yaptın, böylece ben de rahat bir şekilde oturdum. Benim hatırım için Tanrı seni kutsasın.” Öfkeden köpüren eşek cevap vermemiş ama kendi kendine şöyle demiş: “Bütün bunlar benim yanlış hesaplarım yüzünden başıma geldi. ‘Merakım olmasaydı, şu anda rahat rahat oturuyor olacaktım. Eğer bu öküzü eski durumuna döndürmenin bir yolunu bulamazsam, yok olacağım.” Sonra öküz geviş getirmeye ve Tanrı’ya yakarmaya devam ederken, o yalağına gidip yatmış.

“KIZIM, sen de yanlış hesaplaman yüzünden aynı şekilde yok olacaksın. Vazgeç, sessizce otur ve kendini tehlikeye atma. Sana olan merhametimden dolayı sana öğüt veriyorum.” Genç kız, “Baba, krala gitmeliyim ve sen de beni ona vermelisin” diye cevap vermiş. Vezir, “Bunu yapma” diye cevap vermiş. Fakat kız ısrar ederek, “Yapmalıyım” demiş. “Eğer vazgeçmezsen, tüccarın karısına yaptığını ben de sana yaparım” diye karşılık vermiş.

Bunun üzerine kız, “Baba, tüccar karısına ne yaptı?” diye sormuş. O da şöyle demiş:
